“Organik” kelimesi ticari bir anlam kazandığı için organik tarım demek istemiyoruz ama iyi tarım uygulaması yapıyoruz demek yerinde olur.
Ürünlerimizi kimyasal gübre ve ilaç kullanmadan yetiştiriyoruz. Tavuklarımıza hazır yem vermiyoruz. Reçelimizi kendimiz yapıyoruz, glikozlu reçel ve bal kesinlikle mutfağımıza girmiyor. Çiftlik balığı kullanmıyoruz. Sızma zeytinyağından başka sıvı yağ kullanmıyoruz. Tereyağı, peynir ve bal köyden. Zeytin, haliyle bu yarım adanın en yerlisi. Bağbozumunda gelmişseniz kahvaltı soframızdan buranın razaki ya da keçimemesi üzümü eksik olmaz. Baharda kekikle beslenen oğlak etini de en iyi pişirilmiş vejetaryen yemeğini de burada tatmak mümkün. Bir de kendimize özgü yemeklerimiz var. Yeşil domates mücveri, ebegümeci sarma, patlıcan uyduraki gibi. Geçenlerde adaçayı toplamaya gittik mesela. Adaçayının çok güzel, mor renkli çiçekleri olur. Adaçayı çiçeği reçeli yapmayı deneyelim dedik. Itırlı bir tadı oldu. Osmanlı mutfağında da pişermiş bu reçel, sonradan öğrendik.
Otelin arka bahçesindeki bostandan
konuklarımız kendi domatesini biberini toplayabiliyor, kümesten
yumurtasını kendi alabiliyor. İsteyen konuklarımızı az
ötemizdeki köye götürüp onlara keçi peyniri alıyoruz. Köy
kahvesinde komşularımızla birer çay içip sohbet ediyoruz. Bahar
aylarında birlikte ot toplamaya gidiyoruz. Karaburun, yenilebilir
otlar açısından oldukça zengin bir floraya sahip. İki tane
kayığımız var, biz balığa giderken isteyen gelebiliyor.
Kedileri besliyorlar, sandalye boyuyorlar, birlikte pazara gidiyoruz.
Kendimiz ne yiyorsak, konuklarımıza da onu sunuyoruz. İkimiz de yemek pişirmeyi, yeni şeyler üretmeyi çok seviyoruz.