Basında Biz

Het Laatste Nieuws (Belçika gazetesi)
13-14 Nisan 2013
Jeroen Denaeghel
http://lipsosotel.com/dosyalar/basin/Lipsos_Article_Belgian_newspaper.pdf

Hürriyet
6 Nisan 2013
Sen Hiç Kaçabildin mi?
Fatih Çekirge
Şehirdesin... İştesin... Mesaidesin... Rekabettesin... İhaledesin...
Taksitler... Faturalar. Amirin sesi, müdürün bakışı... Kurullar... Markalar...
Ana haberler... Baba propagandalar... Çocuk reklamlar... İcra kurulları, yönetim kurulları, borsa... Ve her türlü süreç... 
Peki bunaldığın anda yalnız sana ait bir kurul var mı... Yalnız sen ve hayallerinden oluşan bir kurul. Haberin var mı? Bahar geldi diye söylüyorum. Öyle bir ülkede yaşıyorsun ki...
1 saat mesafede dünyanın en huzurlu bahçeleri, en sakin koyları...
Dağlar, denizin kendini hatırlattığı sabah saatleri...
Bahar geldi diye söylüyorum bütün bunları... Her şeye rağmen yaşadığını hatırla diye.
Mesela ben bu hafta sonu "Karaburun" dedim. Nergis ayında, Yunan adalarına doğru, Ata'nın pansiyonundan... Kına'nın 2.5 yaşındaki sesiyle çıkıp Ege'ye doğru derin bir nefes aldım. Biliyorum ki bu nefesi almazsak tıkanacağız. 
Bu denizleri, bu çiçek dağlarını, baharları hatırlamazsak. Ege'nin otlarını, Mardin'in lezzetini hissetmezsek. Bırakın açılımları, toplantıları, İmralı mektuplarını... Kendi ülkesini yaşamayı bilmeyenler olarak... Kendi baharını hissetmeyenler olarak... bütün mevsimlerimizde tıkanacağız.

Milliyet Pazar 
29 Temmuz 2012 
Ege gezisinde unutamadığım lezzetler
Vedat Milor

Bu yaz dolaştığım Kuzey Ege’den tadı damağımda kalan değişik lezzetlerle döndüm. Urla, Yağcılar Köyü’nde Hediye Hanım’ın evinde yediğim Sakız koyunundan kelle paça çorbası, Karaburun Lipsos Otel / Ata’nın Yeri’ndeki kaya koruğu, Tire, Kaplan Köyü’ndeki Çam Lokantası’ndaki iç bakla ve kuzu gerdanından keşkeğini unutamayacağım
Tadı Damağımda programını son bir aydır seyrediyorsanız Yeşil Ekran kapsamında gerçekleştirdiğim Kuzey Ege turunun çoğunu görmüşsünüzdür.
Ben bu geziyi gerçekleştireli iki ay geçti.
Ama aklımda kalan unutulmaz birkaç lezzet var.
Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu lezzetlerden birincisi Neriman Tokdil kara fırınında yediğim gevrek. Halil Ağa gevreği.  “Simit denizde olur, bu gevrek” diyorlar.
Gerçekten de İstanbul'da seyyar satıcıların sattığı simit ile ya da pastane simiti ile ilgisi yok. Yanında güzel bir çay ve tam yağlı beyaz peynir ile basit ama unutulmaz bir kahvaltı.
Aynı kara fırının Girit kabaklı ve peynirli tepsi böreği de bir başyapıt.
Neriman Tokdil’in torunu, Yeditepe Üniversite öğrencisi Orge bir şiir yazmış ve Seferihisar’a armağan etmiş. “Bir Memleket Hatırası” adlı şiir şu dörtlükle son buluyor:
“O körpe tenindeki masumiyetini
Sakın kaybetme memleketim
Eşsiz mavilerindeki yelkenliler gibi
Seninle özgür kalbim.”
İnşallah, diyelim, bu lezzetler de masumiyetlerini kaybetmezler.
Masumiyetlerini kaybetmemelerini dilediğim başka lezzetler ile de karşılaştım.
Bunlardan bir tanesi Urla yakınında Yağcılar Köyü’nde Hediye Erdoğan Hanım’ın evindeki Sakız koyunundan kelle paça çorbası idi. Gerçek tandır ekmeği parçalanıp tabağa dizildikten sonra çorba dökülüyor. Hiç kuşkusuz söyleyebilirim ki bu kuzu son iki sene içinde ülkemde yediğim en lezzetli kuzu idi.Buna yakın bir kuzu da Tire’deki Babaoğlu Lokantası’nın süt kuzu kuyu tandırı. Kendi suyuna ince pide batırılıp yemeye de doyum olmuyor. Porsiyon 12 TL. Erken gidin, öğleye bitiyor.
Gene Hediye Hanım’ın evinde tattığım ev yapımı nar ekşili ve sızma zeytinyağlı bahçe salatasını, doğal mayalı gerçek koyun yoğurdunu ve yörede calcatı da denen yumurtalı soğan zibiğini unutamıyorum. Erkek soğan da denen doğal soğanı yumurtalı olarak Alaçatı’nın Asma Yaprağı Lokantası’nda da denedim ama Hediye Hanım’ın evindeki lezzetin yanına bile yaklaşmadığını söyleyebilirim lokantadaki lezzetin.
Unutamadığım diğer bir lezzet de Karaburun Lipsos Otel / Ata’nın Yeri’nde tattığım kaya koruğu ve keçi sütünden elde edilen kopanisti peyniri. Harika bir rakı mezesi olan kaya koruğunu İstanbul’da çok tattım ama bu kadar körpe ve dirisini hiç tatmamıştım. Kopanisti peynirini ise ilk kez tattım ve kolay kolay unutamayacağım.Tire’nin Kaplan Köyü’ndeki Çam Lokantası da çok körpe sebze, meyve ve otları yalın ve doğal olarak sunan bir lokanta. Sadece sızma zeytinyağı kullanılıyor yemeklerde. Burada yediğim her şey çok iyiydi ama özellikle unutamayacaklarım zeytinyağlı iç bakla, doğal mayadan yoğurt soslu kavurma üç ayrı biber, taze pişirilmiş ve diri kalmış enginar kalbi ve üstü domates salçalı ve kuzu gerdanından köy keşkeği



Hürriyet Ege
29 Temmuz 2012
Yarımada Güzeli Karaburun
Bahar Akıncı


Hürriyet Cumartesi eki 
12 Kasım 2011
Yunan ve Rum mutfağının en iyi 10 adresinden 4’üncüsü
LİPSOS ATA’NIN YERİ
Kendi salaş, yemeği kral
Karaburun’daki Lipsos Küçük Otel Ata’nın Yeri, Ata Soyak tarafından 2006’da açıldı. Deniz kıyısındaki dokuz odalı otel bünyesinde, 40’ar kişilik kapalı ve açık alanda, deniz ürünleri ve Ege mutfağı restoranı. Sebze ve meyveler kendi bahçelerinden. Ege otları olarak turpotu, radika, arapsaçı, şevketibostan tadılabilir. Zeytinyağlı sarma, Karaburun Yarımadası’na özgü kekikli kopanisti peyniri, Lipsos buğulama, barbun tava, tereyağlı karides, kalamar dolma, deniz ürünlü pazı sarma, lor köftesi ve yeşil domates mücveri dikkat çekiyor.


Vatan Gazetesi

2 Haziran 2011
Mutlu Tömbekici
Karaburun Yeniliman Mevkiinde, insana dünyanın ucundaymış hissi veren bir pansiyon. Lüks, şatafat yok, onun yerine harikulade bir deniz, esaslı bir kütüphane ve samimiyet sunuyorlar.

hurriyet.com.tr
Mayıs 2011
Kendinize iyiliği Ata'nın Yeri'nde yapın 
Şehirden küçük bir kaçamak yapmaya ne dersiniz... Kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum! İşte size kendinizi hem evinizde hem de tatilde hissedeceğiniz bir yer Lipsos Otel Ata'nın Yeri... Karaburun'da yer alan mekân denizi, doğası ve içtenliğiyle sizleri bekliyor. Yemeklerinin ünü herkes tarafından biliniyor. Birbirinden keyifli 8 odalı otelin sahipleri Evren ve Ata Soyak. 2005'ten bu yana açık olan Lipsos Otel Ata’nın Yeri hakkında merak ettiklerimizi biz sorduk Evren Hanım anlattı.
Otelinizi diğer otellerden farklı kılan ne?
İzmir kent merkezine iki saat mesafede, sanki dünyanın öbür ucundaymışsınız hissi veren bir köyde yaşıyoruz. Burada, kent yaşamıyla herhangi bir ada yaşantısı arasında sadece 130 km var. Konuklarımız, zamanın durduğu hissine kapılıyor. Buradan ayrılırken farklı bir insan olduğunu söyleyen çok oldu. Konuklarımız buradaki yaşamın bir parçası oluyorlar. Temiz bir deniz, samimi muhabbet, sükûnet ve iyi yemek. Yemek de oldukça etkili. Kendimiz ne yiyorsak, konuklarımıza da onu sunuyoruz. İkimiz de yemek pişirmeyi, yeni şeyler üretmeyi çok seviyoruz. Dünyanın her yerinden “sizin yemekleri çok duyduk” diye gelen birçok konuğumuz var.
Yemeklerinizi bu kadar özel olmasının sırrı nedir?
“Organik” kelimesi ticari bir anlam kazandığı için organik tarım demek istemiyoruz ama iyi tarım uygulaması yapıyoruz demek yerinde olur. Ürünlerimizi kimyasal gübre ve ilaç kullanmadan yetiştiriyoruz. Tavuklarımıza hazır yem vermiyoruz. Reçelimizi kendimiz yapıyoruz, glikozlu reçel ve bal kesinlikle mutfağımıza girmiyor. Çiftlik balığı kullanmıyoruz Kerevit gibi derin sudan çıkarılan deniz ürünleri hariç balığımızı kendimiz tutuyoruz. Sızma zeytinyağından başka sıvı yağ kullanmıyoruz. Tereyağı, peynir ve bal köyden. Zeytin, haliyle bu yarım adanın en yerlisi. Bağbozumunda gelmişseniz kahvaltı soframızdan buranın razaki ya da keçimemesi üzümü eksik olmaz. Baharda kekikle beslenen oğlak etini de en iyi pişirilmiş vejetaryen yemeğini de burada tatmak mümkün. Bir de kendimize özgü yemeklerimiz var. Yeşil domates mücveri, ebegümeci sarma, patlıcan uyduraki, kalamarlı kara lahana gibi. Geçenlerde adaçayı toplamaya gittik mesela. Adaçayının çok güzel, mor renkli çiçekleri olur. Adaçayı çiçeği reçeli yapmayı deneyelim dedik. Itırlı bir tadı oldu. Osmanlı mutfağında da pişermiş bu reçel, sonradan öğrendik.
Konuklar buradaki yaşamın parçası oluyor.
Otelin arka bahçesindeki bostandan konuklarımız kendi domatesini biberini toplayabiliyor, kümesten yumurtasını kendi alabiliyor. İsteyen konuklarımızı az ötemizdeki köye götürüp onlara keçi peyniri alıyoruz. Köy kahvesinde komşularımızla birer çay içip sohbet ediyoruz. Bahar aylarında birlikte ot toplamaya gidiyoruz. Karaburun, yenilebilir otlar açısından oldukça zengin bir floraya sahip. İki tane kayığımız var, biz balığa giderken isteyen gelebiliyor. Kedileri besliyorlar, sandalye boyuyorlar, birlikte pazara gidiyoruz. Yaz sezonunda değil ama daha sakin bir zamanda gelmişlerse civar köyleri gezdiriyoruz. İsteyen, istediği şeyle ilgilenebiliyor, bütün gün plajda dinlenebiliyor da.
Karaburun’un midyesi meşhurmuş, öyle mi?
Karaburun midyesi diye bir şeyden söz etmek mümkün değil. Civarda midye çıkarılmıyor. Karaburun, Türkiye’nin en temiz denizlerinden birine sahip. Karaburun’un kefali çok lezzetlidir. Akbalık diye de bilinir. Temiz suda harika bir tat alıyor bu balık.
Otel olarak hangi kategoride yer alıyorsunuz?
Sekiz odalı küçük bir oteliz, ayrıca restoran olarak da hizmet veriyoruz. Büyük yatırımların, büyük vaatlerin ya da şaşalı yatak odalarının yeri değil burası. Yerel mimariye uyumlu, kendi halinde bir binada konuklarını ağırlayan, çevreye saygılı küçük bir işletmeyiz. En önemli özelliğimiz, burada herkesin, yakın bir dostunun evine misafirliğe gelmiş gibi hissetmesi.

http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/17910717.asp?gid=282


Food and Travel Dergisi 
Mart 2010
Tümay Yazıcı

İzmir'e Gitmek İçin Bir Neden mi Arıyorsunuz?
Gün geçmiyor ki besinlerle ilgili can sıkıcı bir haber çıkmasın. Aklımızda hep hormonsuz mu, ekolojik mi, çiftlik balığı mı gibi sorular var. Neyse ki bu arayış sayesinde yepyeni yerler keşfediyoruz. İzmir'in az bilinen köşelerinden birinde balığını kendi tutan, tavuklarının yumurtasını tüketen, odun ateşinde ekmeğini pişiren, sebzesini meyvesini yetiştiren, reçelini, pekmezini kaynatan, zeytinini, tereyağını, yoğurdunu ve peynirini yapan bir yer var. Ata'nın Yeri olarak da bilinen Lipsos Otel, bakir Karaburun kıyılarından birinde, doğal yaşam adına büyük işler başaran küçük bir otel. Ne zaman giderseniz Ata Soyak ve Erol Serçe'nin daha o gün tuttuğu balıklardan, şansınız varsa ıstakoz ve böceklerden tadabilirsiniz.
"Buraya bir kadın eli değmiş" dedirten, dergimizin eski yemek editörü Evren Mutlu (artık Evren Soyak), konuklarını misafi rperverliğiyle ağırlıyor. Adabeyi buğulamayı, çipitalı yumurtayı, şevketlibostanlı fener kavurmayı ve arapsaçlı balık köftesini tatmak için baharı kaçırmayın. Yumurtanın gerçek rengini unutanlar, Lipsos kahvaltısında hatırlayacaklar. Ege otlarıyla hazırlanmış börek, yazın bahçeden kendi ellerinizle toplayacağınız salatalık, domates, biber ve otlar kahvaltıyı şölene çeviriyor. Yılın bereketli yağmurlarının ardından otlar coşmuş, tavuklar daha çok yumurtlamış, trollerden kaçabilen balıklar kendini küçük balıkçının kovasına atmışken bu keyfi kaçırmayın. Mavi panjurlu nostaljik bir evin kaneviçe örtülü yataklarında yatarken, dalga sesinden başka bir şey duymayacağınız kesin.  
Neden gitmeli? Denize üç metre mesafedeki mütevazı bir Ege evinde bakir doğanın ve taze deniz mahsullerinin tadını çıkarmak için. Bölgenin bol oksijenli havası sayesinde azıcık uyku size yetecek.  
Detaylar: Kişi başı konaklama, kahvaltı ve akşam yemeği dâhil 85 TL. Sadece kahvaltı (kişi başı 15 TL) ya da akşam yemeği için de gidebilirsiniz. Karaburun Yeniliman sahili, İzmir (0232 735 43 64).


Radikal Gazetesi
14 Ağustos 2008
Mutlu Tömbekici

Bütçeye hissettirmeden gidip gelmeye
Her gün pazar kahvaltısı arayanlara, kitabını/senaryosunu bitiremeyenlere, önceliği deniz olanlara, çoluk çocuğu çayır çimene salmak isteyenlere, yogasız yapamayanlara, kız kızalara, sadece öpüş koklaş düşünenlere, aktiflere, pasiflere, hiplere... Nişanyanların ‘Küçük Oteller Kitabı’nın bu yılki editörü Mutlu Tönbekici seçti Baş başa öpüşüp koklaşmaya...
ATA’NIN YERİ: Çeşme Yarımadası’nın kuzey ucu Karaburun’da müşteri ‘oriented’ olmayan, denizin ta dibinde, süper rahat bir yer. Esas gitme nedeni Ata’nın kendisi. Dünyanın her mevzusuna dalıp çıkabilen matrak bir adam. Kasmaz ve kastırmazsanız ödülünüz bol balık, bol rakı ve bol muhabbet.


Milliyet gazetesi
28 Eylül 2006
Selim Türsen

Adalara ziyaret ufukları açmış
Hafta sonu bir arkadaşım "Benim tekneyi Çeşme'den, İzmir marinaya getireceğiz geliyor musun?" deyince Pazar sabahı saat 06'da soluğu teknede aldım. Hava yağmurlu, rüzgar sert ama çocukluğundan beri yelken yapıp denizle haşır neşir olan Suat Evren'e ve "Okyanus geçer, batmaz" dediği teknesine benimle birlikte diğer iki arkadaşın da güveni sonsuz.Biz tekneye ve kaptana güveniyoruz da havanın da maşallahı var. Sakız Boğazı'nı geçerken dalgalar kah teknenin burnunu havaya dikiyor, kah yokuş aşağı uçurumlardan aşağı yuvarlıyor. Bir sağa yatırıyor, bir sol vuruyor. Bu arada dümeni bana veren Suat, kaptanlık dersine başlıyor, "Dalgaları baş omuza al, tekneyi 30 derece açıda tut, iki dalga arasına düşme" gibi uyarılarda bulunuyor.Kolay değil 10-12 saatlik yol. "Büyük dalga geliyor, hayır arkadaki daha büyük, şimdi biraz sakinleşti" derken beş saat sonra Karaburun Yeni Liman yakınlarına gelince karaya ayak basıp nefeslenmeye karar verdik.
Yeni Liman küçük bir balıkçı köyü. Bizi 15 yıl önce şehirden sıkılıp buraya yerleşmiş balıkçı Ata karşılayıp tekneyi bağlamamıza yardımcı oldu. Köy kahvesinde sohbet ederken Ata'nın bir pansiyonu olduğunu öğrenip görmeye gittik. İşin doğrusu hiç beklemediğim bir şekilde çölde vaha gibi bir yerle karşılaştım. İnsanın sıkıldığı anda sığınabileceği bir liman sanki Ata'nın Yeri. Denizin maviliklerine uzun uzun bakıp her şeyin unutulabileceği tarzda döşenmiş dinlendirici salonu, televizyonu olmayan ama hiç akla gelmedik kitapların bulunabileceği bir kütüphanesi, Atatürk Lisesi mezunu olmasına rağmen mutluluğu balıkçılıkta bulduğu için mönüsünde sadece deniz mahsulleri ve balık olan farklı bir pansiyon Ata'nın Yeri.
Hemen karşıda görünen Midilli Adası'na bakarken Yunan Adaları ile Türkiye'deki pansiyonculuk arasındaki dağlar kadar farkı konuşuyoruz. Ama beni umutlandıran güzel bir olay anlatıyor Ata. Avrupa Birliği ile flörtün artmasından sonra sınır komşularının karşılıklı ziyaret programlarından biri olmalı, Belediye; esnaftan, vatandaştan bir grup Karaburunluyu Yunan adalarına götürmüş. Oralarda yaşayanların köylerini, kasabalarını temiz tutmak için gösterdikleri çaba, yaşadıkları yerleri güzelleştirmek için gösterdikleri özen gidenleri çok etkilemiş. "Dönüşte herkesin ufku açılmıştı" diyor Ata.
Dükkanların önü temizlenmeye başlamış, insanlar yaşadıkları yerlere daha farklı sahip çıkar olmuş. İşte kültürel alışveriş buna deniyor. Böyle ziyaretlerin sayısı artmalı, hem de çok.

Lipsos Otel ve Restoran'a hoş geldiniz

Lipsos Otel ve Restoran'a hoş geldiniz
Sükûnet ve huzur arayanların, "Denizden babam çıksa yerim" diyenlerin, Dalga sesiyle uyumak isteyenlerin, Televizyon ve klakson sesi duymadan kitap okumaya hasret çekenlerin, Bahçeden sebze toplamayı, kümeste yumurta aramayı özleyenlerin, Yiyeceğin en doğalını yemeyi en doğal hakkı görenlerin, Denize nazır mükellef bir sofrada kafa çekmeyi keyif bilenlerin, Pırıl pırıl sulara dalarak kendinden geçenlerin, Çölde vahaya ulaşmanın nasıl bir şey olduğunu merak edenlerin, Kışın kahve ve kızarmış ekmek kokusuyla uyanıp şömine başında huzur bulmayı sevenlerin, Nefis sohbetlerin yeni dostluklara dönüşmesinden mutlu olanların, Doğadan başka sığınacak bir yeri olmayanların yeri... Kasmaz ve kastırmazsanız :)

İzleyiciler